Cronenbergvari terimi, David Cronenberg’in kendisinin dahi tuhaf bulduğu bir tanımlamadır. Genellikle “Videodrome” (1983) veya “The Fly” (1986) gibi kültleşmiş korku filmleriyle ilişkilendirilen bu kavram, yönetmenin yalnızca bir türe indirgenemeyecek kadar geniş ve türlerüstü bir sinema dili olduğunu göz ardı eder. “Maps to the Stars” (2014) veya “A History of Violence” (2005) gerçekten korku filmi midir? Cronenberg’in temel ilgi alanı, insan bedeninin kırılgan doğasıdır ve bu tema neredeyse tüm yapıtlarına sirayet eder.
Cronenberg’in ikinci uzun metrajı olan “Rabid” (1977), geçirdiği bir trafik kazası sonrası deneysel bir tedaviye maruz kalan Rose karakterinin, vücudunda başlayan mutasyon sonucu adeta kuduz gibi yayılan bir açlıkla başkalarını enfekte etmesini konu alır. Benzer biçimde bedenle ilgili korku öğelerini işleyen Jen ve Sylvia Soska kardeşlerin yönettiği “American Mary” (2012), cerrahi takıntılar ve gönüllü beden modifikasyonları üzerine kuruluydu. Soska’lar bu kez “Rabid”i kadın bakış açısıyla yeniden yorumlayarak Cronenberg’in orijinal fikrini dönüştürüyorlar.
Yeni “Rabid” versiyonunun en çarpıcı farkı, karakterin iç dünyasına dair daha derinlikli bir anlatım sunmasıdır. Cronenberg’in filminde Rose’un geçmişi ve motivasyonları hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmezken, Soska’ların filminde Rose bir moda tasarımcısı olarak mesleki hırsları, arkadaşlıkları ve romantik ilişkileriyle tam teşekküllü bir birey olarak resmedilir. Bu detaylar, izleyicinin karakterle bağ kurmasını sağlar ve anlatının dramatik yükünü artırır.
Orijinal filmde motosiklet kazası geçiren Rose, bu kez çağdaş bir scooter kullanıcısıdır. Kazaya kadar geçen sürede onun potansiyelini ve özgüven eksikliğini tanıma fırsatımız olur. Soska’lar, fiziksel deformasyonun değil, toplumsal beklentilerin ve içsel güvensizliklerin bireyi nasıl dönüştürdüğünü gözler önüne serer. Rose’un yüzündeki yara izleri, güzellik kültünün kadına yüklediği anlamı simgelerken, esas travmanın fiziksel değil, psikolojik olduğu vurgulanır.
Kazadan sonra Rose, estetik “mucizeler” vaat eden özel bir kliniğe başvurur. Bu noktada devreye, güzellik uğruna katlanılan fedakârlıklar ve bedeller girer. Tedavi sonrası yalnızca son kazanın izleri değil, geçmişte kalan küçük izler de silinir. Ancak Rose’un dönüşümü yalnızca fiziksel değildir. Artan özgüveni sayesinde mesleğinde daha görünür olur. Yine de bu yeni beden, beraberinde fiziksel çöküş ve psikolojik çözülmeler getirir. Halüsinasyonlar, bilinçdışı saldırganlıklar ve vampirvari sıvı transferleriyle karakter, adeta kadın bedeni üzerinden toplumsal korkuların bir simgesine dönüşür.
Soska’ların anlatısında vampirlik miti ile AIDS krizi gibi tarihsel travmalar arasında rahatsız edici bir bağ kurulur. Rose’un kurbanlarını “yememesi” ama onları enfekte etmesi, metaforik olarak kadınlığın hem arzu hem de tehdit kaynağı olarak algılanışını sorgular. Rose’un “çekici kadının delilik yayması” klişesine büründürülmesi ise ironik bir biçimde ters yüz edilir; bu kez toplumun kendisi bu çılgınlığın taşıyıcısıdır.
Filmin finali, düşük bütçesine rağmen anlatım gücünü kaybetmez. Moda defilesindeki salgın sahnesi teknik anlamda zayıf olsa da, hemen ardından gelen grotesk beden dönüşümü sahnesi Cronenberg’in alametifarikası olan bedensel korkunun hakkını verir.
Son kertede “Rabid”, yalnızca bir korku filmi değil, aynı zamanda kadın bedeninin metalaştırılması, estetik dayatmalar ve içsel güçlenme arzusunun sinemasal bir dışavurumudur. Rose’un moda endüstrisini “zırh” olarak tanımlaması, modern bireyin kırılganlığını dış görünüşle örtme çabasının özlü bir ifadesidir. Cronenberg’in bıraktığı mirası feminist bir yorumla dönüştüren Soska kardeşler, korkunun yalnızca dışarıdan değil, içeriden de beslendiğini başarılı bir şekilde gösterirler.