Sahte Aktivizm: Dijital Çağın Vicdan Göstermelikleri Üzerine Sosyolojik ve Psikolojik Bir İnceleme

Dijital çağda toplumsal adaletin sesi sıklıkla sosyal medya platformlarında yankılanıyor. Hashtag’ler, görseller, filtreler ve viral videolar, kitlelerin acil tepkilerini örgütlemesi açısından elbette önemli. Ancak bu görünürlük çağında sıkça karşılaştığımız, hatta kanıksadığımız bir olgu var: sahte aktivizm (performative activism). Kimi zaman bir Instagram gönderisi, kimi zaman bir Twitter etiketiyle kendini gösteren bu yüzeysel duyarlılık hali, özellikle genç kuşaklar arasında adeta bir kimlik sunum aracına dönüşmüş durumda.

Sosyoloji ve toplum psikolojisi disiplinlerinin sunduğu araçlarla bu olgunun bireysel, kurumsal ve yapısal düzeyde nasıl işlediğini, hangi niyetlerle sergilendiğini ve ne gibi sonuçlar doğurduğunu ele almak bu çalışmanın temel amacıdır. Bununla birlikte, Türkiye özelinde gençlik, afet sonrası sosyal medya tepkileri, emekli hakları, ekonomik adalet gibi konular üzerinden somut analizlerle konuyu tartışmak, meseleyi evrensel bir kavram olmaktan çıkarıp yerel bir bağlama oturtmak açısından da önemlidir.

Sahte Aktivizmin Kavramsal Çerçevesi

Performative Activism ve Slacktivism

“Sahte aktivizm” kavramı, İngilizce’de “performative activism” ve “slacktivism” (tembel aktivizm) terimlerinin Türkçeleştirilmiş hâlidir. Birincisi, politik ya da sosyal bir meseleye görünür destek verirken aslında bu desteği imaj yönetimi için sunan birey ya da kurumları tanımlar. İkincisi ise, fiziksel eyleme geçmeden yalnızca çevrimiçi araçlarla, en az çabayla destek verme biçimini ifade eder. Bu iki kavram sıklıkla iç içe geçer, ancak niyet ve etki açısından farklılık barındırırlar. Sahte aktivizm, çoğu zaman iyi niyetle başlayan bir bilgilendirme eyleminin, toplumsal onay ve görünürlük arzusuyla kirlenmesi sonucunda ortaya çıkar.

Sosyolojik Temeller: Toplumsal Onay, Kimlik ve İmaj

Erving Goffman’ın “gündelik yaşamda benliğin sunumu” yaklaşımıyla ele aldığımızda, bireylerin sosyal medyadaki aktivist paylaşımlarının çoğu, sahneye çıkıp bir rol oynama eğilimindedir. Paylaşılan her post, kullanılan her etiket, benliğin toplum karşısında sergilenen versiyonuna hizmet eder. Bu sunumlar, bireyin ahlaki üstünlük pozisyonunu teyit ettirmesine ve topluluk içindeki yerini sağlamlaştırmasına yardımcı olur.

Bu durum, tüm toplum içinde yaygındır. Bireyler, toplum önünde “duyarlı”, “bilinçli”, “politik” görünmenin sosyal sermaye kazandırdığı bir kültürel iklimde büyümektedir. Bu nedenle her ne kadar kalben bir meseleye duyarlılık taşısalar da çoğu zaman bu duyarlılık, bir paylaşımın ötesine geçemez.

Dijital Eylemsizlik: Hashtag ile Değil, Eylemle Değiştir

Dijital aktivizm, doğru kullanıldığında kamuoyu oluşturma, bilgi yayma ve örgütlenme açısından önemli bir potansiyel barındırır. Ancak bu potansiyelin pratiğe dönüşebilmesi için eylemin sembolik değil, gerçek olması gerekir. Örneğin 2020 yılında George Floyd’un polis şiddetiyle öldürülmesinin ardından başlatılan #BlackLivesMatter hareketinde milyonlarca kişi “#BlackoutTuesday” kapsamında siyah kare paylaştı. Ne var ki bu görsel eylemler, bilgilendirici içerikleri gölgede bırakarak hareketin iletişimini sekteye uğrattı.

Benzer şekilde Türkiye'de 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri sonrası yüz binlerce kişi sosyal medyada yardım linkleri paylaştı, ancak aynı anda bölgeye gönüllü gitmek ya da sürekli bağış zincirleri oluşturmak gibi kalıcı pratiklere yönelenlerin sayısı oldukça sınırlı kaldı. Burada mesele, iyi niyetin eksikliği değil; eylemin yüzeysel kalmasıdır.

Kurumsal Sahtecilik: Wokism ve İmaj Temizliği

Şirketler ve ünlüler için de sahte aktivizm, bir pazarlama aracına dönüşmüştür. Pride aylarında logolarını gökkuşağı renklerine boyayan ancak LGBTQ+ çalışanlarına destek vermeyen şirketler, Siyahların hayatlarının önemli olduğunu beyan eden ancak şirket içinde çeşitliliği artırmayan yapılar, bu tür kurumsal sahteciliğin örnekleridir. Bu tür eylemler, “fake wokism” olarak adlandırılır ve ticari çıkarlarla sosyal adaletin simbiyotik bir ilişkiye sokulması anlamına gelir.

Örneğin 2023'te Gazze'de yaşanan sivil katliamlar karşısında kimi çokuluslu markalar, kamuoyunun tepkisinden çekinerek sessiz kalmış ya da dengeleyici, steril açıklamalarla yetinmiştir. Bu da tüketicilerin kurumsal samimiyete dair sorgulamalarını artırmıştır. Türkiye’de çeşitli firmalara yönelik boykot çağrıları, kısıtlı kitleler arasında yankı bulmuş; ancak bu boykotların sürdürülebilirliği ve derinliği çoğu zaman sınırlı kalmıştır.

Psikolojik Yansımalar: Duygusal Yorgunluk ve Bilişsel Çelişki

Sahte aktivizm sadece toplumsal değil, bireysel düzeyde de yıkıcı etkilere sahiptir. Yapılan araştırmalar, sürekli sosyal medya aktivizmi ile meşgul olan bireylerin zamanla duygusal tükenmişlik yaşadığını ortaya koymaktadır. Birey, desteklediği meseleye dair gerçek bir etki yaratmadığı hâlde kendini "bir şey yapmış gibi" hissettiği için eylemsizlik duygusunu içselleştirir. Bu, kişisel ajans kaybına ve nihayetinde toplumsal pasifliğe yol açar.

Ayrıca bireyler, çevrimiçi kimlikleri ile gerçek yaşamlarındaki davranışlar arasında tutarsızlık yaşadığında bilişsel çelişkiyle karşı karşıya kalır. Bu durum, özellikle vicdani yük taşıyan genç bireylerde özgüven kaybına, suçluluk duygusuna ve depresif eğilimlere neden olabilir. Gerçek dünyada eylemsiz kalan birey, kendini "sahte" ya da "yetersiz" hissetmeye başlar.

Türkiye'de Aktivizm: Gençlik, Emeklilik ve Eylem

Sahte aktivizmin Türkiye’deki görünürlüğü özellikle iki alanda dikkat çekmektedir: gençlik hareketleri ve ekonomik adalet mücadeleleri. Üniversite öğrencileri arasında yaygın olan sosyal medya dayanışması, çoğu zaman gerçek bir örgütlülüğe ya da saha faaliyetine dönüşememektedir. Örneğin, KYK borçlarının silinmesine yönelik talepler, Twitter’da trend olmuş ancak TBMM’ye yönelik organize bir talep ya da eylem süreci yeterince gelişememiştir.

Öte yandan emeklilik hakkı ve EYT süreçleri, sosyal medya desteği sayesinde görünürlük kazansa da, kalıcı yasal düzenlemeler için baskı grubu oluşturma yönünde yeterli kolektif eylem gösterilememiştir. Bu da gösteriyor ki, mesele yalnızca görünürlük değil, aynı zamanda yapısal baskı üretme yeteneği ile ilgilidir.

Algoritmalar, Yankı Odaları ve Bilgi Kirliliği

Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların eğilimlerine göre içerik sunduğu için, bireyleri yankı odalarına hapseder. Bu da farklı görüşlerle karşılaşma olasılığını azaltır ve sahte aktivizmin etkisini artırır. Kendi fikirlerinin onaylandığını gören birey, “toplumsal norm”a uyduğunu zanneder. Bu psikolojik rahatlık, sorgulama becerisini köreltir.

Özellikle Instagram ve TikTok gibi görsel odaklı platformlarda, estetik ön planda olduğundan mesajın içeriği değil, nasıl sunulduğu önem kazanır. Aktivizm de bu estetik kurguya dâhil edilir ve “politik duruş”, bir görsel hikâyenin parçası olur. Halbuki gerçek aktivizm, çoğu zaman estetik değildir; hatta rahatsız edici, çatışmalı ve zorlayıcıdır.

Gerçek Aktivizmin İzleri: Ne Yapmalı?

Sahte aktivizmi aşmak için önerilecek çözümler yalnızca bireysel değil; kolektif düzeyde de olmalıdır:

Bilgilenme: Aktivizm, bilgiyle başlar. Yüzeysel paylaşımlar yerine, meselelere dair tarihsel, sosyolojik ve hukuki bağlamlar öğrenilmelidir.

Saha Eylemi: Fiziksel katılım, gerçek değişimin temelidir. Protesto, gönüllülük, yerel derneklere üyelik gibi yollarla sahaya inilmelidir.

Kurumsal Hesap Sorma: Şirketler ya da üniversiteler gibi kurumlar, sadece duyarlılık beyanlarıyla değil; somut politika ve uygulamalarla hesap vermeye zorlanmalıdır.

Süreklilik: Eylemler anlık değil, süreklilik arz etmelidir. “Trend” olmak değil, “dönüştürücü” olmak amaçlanmalıdır.

Yerel Mücadele: Küresel meselelere duyarlılık önemli olmakla birlikte, yaşanılan çevredeki adaletsizliklere karşı duyarlılık daha acildir. Mahalle meclislerine katılım, yerel yönetimlerle iletişim gibi yollar denenmelidir.

Sahte aktivizm, dijital çağın görünürlük takıntılı ikliminde, toplumsal vicdanın estetikle pazarlanmasıdır. Herkesin “iyi” görünmek istediği bir ortamda, sahicilik nadir bir değere dönüşür. Bu makale, sahte aktivizmin hem birey hem de toplum düzeyindeki yıkıcı etkilerine dikkat çekmeyi amaçlamıştır. Sosyolojik olarak bu bir meşruiyet krizidir; psikolojik olarak ise bir kimlik çatışmasıdır.

Gerçek aktivizm, sadece bir paylaşım ya da etiketle sınırlı kalmaz. Bedel ödemeye, yalnız kalmaya, konfor alanını terk etmeye ve inşa etmeye talip olanların işidir. Unutulmamalıdır ki; dijital bir kare, eğer ardında gerçek eylem yoksa, sadece bir görüntüdür. Eylem yoksa, değişim de yoktur.