Pengabdi Setan (Satan’s Slaves), aslında 1980 yılında çekilmiş orijinal Pengabdi Setan’ın beyazperdeye yeniden uyarlamasıdır ve aynı zamanda orjinal filmin öncesine de yer veren bir Endonezya korku filmi. Bu özelliği ile Evil Dead serisindeki yaklaşıma benzetebiliriz, ancak asıl olan Pengabdi Setan, Amerikan korku filmi klasiği olan Phantasm filminin yeniden yapılmışıdır. Sonuç olarak Phantasm filminin Endonezya versiyonunun (veya çakmasının) yeniden çekilmişi desek çok da yersiz olmaz.

Japonya, Tayland ve Tayvan önderliğindeki Asya korku filmi endüstrisinde Endonezya çok da bilinen bir ülke değil, çıkardıkları örnekler de sıklıkla yeni nesil Türk korku filmleri ile benzerlik göstermekte ki bunda ülkenin dini tercihlerin ve dolayısıyla tabuların daha yoğun olduğu ve benzer korku ögelerine yakınlıkları yadsınamaz. Yine de, son yıllarda konu korku olduğunda filmler ve bilgisayar oyunları ile Endonezya’da “ben buradayım” demeyi bildi. Bu atılımda diğer Asya ülkelerindeki korku unsurlarından bazı nüanslarla ayrıldığını belirtmekte fayda var, ancak bu durum üzerinde epey olgunun yazılabileceği ayrı bir konu. O yüzden bu yazıda sadece filme odaklanmayı tercih ediyorum.

enter image description here

2017 yapımı Satan’s Slaves yönetmeni Joko Anwar anlatımı ile sefalet içinde yaşayan bir ailenin hikayesini anlatıyor. Aileyi oluşturan karakterler bir büyükanne, yatalak bir anne, bir baba ve dört çocuktan ibaret, ve film başlar başlamaz en büyük ve tek kız çocuk olan Rini ile en küçük Ian arasındaki yaş farkı ister istemez bir tezat gibi göze çarpmakta. (Diğer çocukların isimleri ise Tony ve Bondi) Filmin henüz başlarında yatalak annenin ölümü ile aile kendisini hayaletler ve şeytana tapan bir tarikatın eylemleri arasında bir kabusta bulurlar.

Öncelikle baştan hatırlatayım, film korku filmi klişeleri ile dolu. Jump scare anları, gergin klişe sahneler, ayna yansımaları, yüksek sesler ile gerilimi arttırmak gibi neredeyse her türlü klişe filmde bol kepçe kullanılmış. Bu tür bir yaklaşım filmi bir nebze kimliksizleştiriyor olsa da yönetmen Conjuring gibi örneklerden oldukça etkilenmiş gibi duruyor. Bu tür klişelerin en iyi uygulandığı örnek benim için “The Woman in Black” olsa da Satan’s Slaves klişeleri doğru kullanma anlamında geçer not alır. Aslına bakarsanız Endonezya ana din İslam olmasına rağmen, pek çok dini inancı barındıran bir kültüre sahipken, sadece İslam, klişe sahneler ve satanist bir tarikat arasında kalmaktan daha öteye gidilebilirdi diye düşünmekten kendimi alamadım.

Karakterleri ele alırsak, çok fazla derinlik taşımayan anlatımlarla az önce bahsettiğim “kimliksiz film” söylemi güçleniyor. Eski pop yıldızı ve yatalak bir anne, onun evliliğini asla onaylamamış bir büyükanne, borç içindeyken aileyi bir arada tutmak için çabalayan bir baba, konuşma engelli bir çocuk, maddi zorluklarda eğitimini yarıda bırakmış bir abla, ve elindekileri satıp evin geçimine katkıda bulunmaya çalışan bir büyük oğul. Farkında olmayabilirsiniz lakin dördüncü çocuktan pek bahsetmedim, çünkü hakkında pek bir şey öğrenemiyoruz, filmde bir işlevi olacağı için senaryoya eklenmiş, ancak neredeyse hiçbir hikayesi olmayan bir karakter olarak izlemekle yetiniyoruz. Zaten sonuçta filmin bir noktasından sonra karakterler hakkında hiçbir şey anlatılmıyor. Anlatılanlar ise yüzeysel birer özetten ibaret kalıyor.

Yine de bu filmin kötü olduğunu söylemek çok acımasızca bir eleştiri olacaktır, çünkü;

Satan’s Slaves filmini izlerken çok etkileyici bir sinematografi ile karşılaşıyorsunuz. Çekim açıları, kadraj seçimleri, renkler, ışıklandırma vb etkenler kendinden çok daha büyük bütçeli filmleri geride bırakacak kalitede. Gerilim, korku ve klostrofobi hissini yaşatma konusunda filmin eline su dökecek çok az film var denebilir. Oyunculuk seviyeleri oldukça başarılı sayılır, en beğendiğim ise konuşma engelli en küçük kardeş. Diğer rollerdeki isimler de göze batmayan, gayet doğal bulacağınız kalitede bir oyunculukla hikayenin anlatımına oldukça yardımcı olmuşlar. Filmin müzikleri ve ses tasarımı çok başarılı. Rosemary’s Baby filminden etkilenmiş olduğunu düşündüğüm bir yaklaşımla, size filmin atmosferini ziyadesiyle kaliteli bir şekilde sunmakta. Çok kullanılan bazı klişeler (ör. zil sesi) ise ses tasarımında hiç rahatsız etmeyecek şekilde kullanılmış.

Filmin sonu herkesin beklentilerini karşılamayabilir, ancak hikayedeki kırılma (tahmin edilebilir olsa da) etkileyici olmuştur, ve bir devam filmi için kapıyı açık bırakmıştır, ki filmin bir devamı da çekilmiş. Sıradaki izleyeceğim film de bu olacak sanırım.

Sonuç olarak Satan’s Slaves, korku filmi sevenler için izlenmesi gereken bir sıradanlık diyebilirim. Harika bir korku filmi değil, ama iyi bir korku filmi izlemek için uygun bir seçenek. Özellikle Asya kültüründen çıkan korku filmlerine ilginiz varsa, listenizde olması gerekiyor. Diğer Asya filmlerinden farkı ise Batı korku filmlerinin klişeleri ile Asya korku filmi ögelerini (hayaletler, kuyular vb) bir arada sentezlemeyi başarmış olması.